Digital Age dergisi Ağustos ayı sayısında Y kuşağının sosyal medya ile ilişkisini inceledik.
buyrun…
Türkiye’nin Aklını Okuyoruz çalışması Ağustos konusu, geçen ayın konusu muhafazakarlığın başka bir uzantısı ile devam ediyor; muhafazakar giyim.
Türkiye’nin Aklını Okuyoruz, Temmuz ayı çalışmasında oldukça gündemdeki bir konuyu ele aldık; muhafazakarlık. Dindarlaşıyor muyuz? Muhafakarlıktan ne anlıyoruz, ne anlamalıyız?
soruların cevapları yazımızda. buyrunuz okuyunuz.
yazıda kullandığımız fotoğraf, Yeni Yüzyıl Üniversitesi Antropoloji Bölümü Öğrencisi Elif Kalaman tarafından çekilmiş ve paylaşılmıştır. Kendisine katkılarından dolayı ayrıca teşekkür ederiz.
BBDOve Virtua ortak çalışması olan Türkiye’nin Aklını Okuyoruz çalışması Haziran ayı konusu yolculuk idi. Hazır yaz planları yapılmaya başlamışken yolculuğa çıkmadan önce konuyu enine boyuna inceleyelim dedik. Yolculuğa çıkacaklar kadar yolculuk temasını işleyecek markalar ya da ulaşım sektöründe olanlara faydalı olacağına inanıyoruz.
Yazıyı Mediacat Haziran sayısında da bulabilirsiniz.
Türkiye’nin Aklını Okuyoruz çalışmasının Nisan ayı konusu Türkiye’de çocuklar idi. 6 yaşa kadar çocukların aileleri ve elbette anneleri ile nasıl bir ilişki kurdukları, bu ilişkiyi neyin tanımladığı ve markaların bunun için kullanması gereken iletişim metaforlarının ne olması gerektiği konularını merak ediyorsanız hemen Mediacat Nisan 2012 sayısını almalısınız. ya da buradan okuyabilirsiniz!
Markalar, her sene yeni iletişim stratejilerini geliştirmek, mevcut ve potansiyel hedef kitlelerini belirlemek için araştırma şirketlerine başvururlar. İşi alan araştırma şirketleri de çeşitli yöntemler belirleyerek hummalı çalışmalar sonucu bir takım müşteri segmentleri saptar ve müşteriye; yani markaya sunar. Marka da segmentlerin sayısal büyüklükleri ve kendisi için önceliklerine göre sıralayarak, Pazar performansını arttırmak için gerekli yeni iş yaklaşımı ve iletişim hedeflerine karar verir.
Biz de yakın zamanda, bir müşterimiz için böyle bir çalışmayı tamamladık. Banka ile halen ilişkide olan banka kullanıcıları ile farklı şehirde derinlemesine görüşmeler yaparak, hem kalitatif hem de kantitatif ayakları olan bir müşteri segmentasyonu çalışması gerçekleştirdik.
Derinlemesine görüşmelere katılacak listeyi belirlerken, müşterimizin belirlediği kriterlerin yanı sıra, farklı SES (Sosyo – Ekonomik Statü Endeksi) gruplarından görüşmeler yapılmasına özen gösterdik. Ancak araştırma sonunda keşfettiğimiz bir segment bizi oldukça şaşırttı. Zira bu grup SES grupları için geliştirdiğimiz bazı kalıp düşünceler ile çelişki halindeydi.
Hem araştırma veren hem de araştırma yapan firmalarca paylaşılan bazı SES ön kabullerini örneklemek gerekirse ilk akla gelenler; “A grubuna dahil olan birinin evinde muhakkak LCD televizyon olması gerekir”, “C2 grubundan birinin 10.000 TL’lik bir evi kiralaması mümkün değildir” olacaktır. Şüphesiz kısmen doğru olan bu örneklerin hesaplamanın doğasından ya da tüketicinin nevi şahsına münahasır davranışlarından kaynaklanan bazı istisnaları bulunmaktadır. Ancak yine de bu kabuller hem bizlerin hem de müşterilerin zihnindedir ve çoğu zaman da bazı ufak kafa karışıklıklarına yol açarlar. Hatta bazı müşteriler araştırma sahasına bizler ile birlikte çıktıklarında, “Ama biz bu eve C1 diye gelmiştik hiç de C1’e benzemiyordu… kota takibi mi yanlış?” gibi sorularlı sıklıkla dile getirmektedir.
Ancak gerçekleştirdiğimiz son araştırmada karşılaştığımız ve pek de istisnai sayıda olmayan bu grup, hem araştırma odakları bizlerin hem de iş odaklı müşterimizin SES konusundaki kalıplaşmış düşüncelerini kökten bir şekilde sarstı. Araştırma sırasında karşılaştığımız bu grubu katılımcı ve müşterimizin haklarını korumak için ufak tefek değişiklikler ile sizlerle paylaşırsak;
“Arif Bey, liseyi bitirdiğinden beri servis sektöründe çalışıyormuş. Alıştığı, bildiği ve en önemlisi çalışırken eğlendiği için bu sektörü bırakmamış. Kartal tarafında oturuyormuş.”
Birçok marka ve müşteri, böyle bir görüşmeci ile karşılaşıldığında, hemen “C1 veya C2’dir” diye içinden geçirebilir. Ancak, gerçekleştirmiş olduğumuz araştırmada SES sorularına verdiği cevaplara göre C2 gözükürken, pek çok kriter ile hem bizim hem de müşterimizin geliştirdiği C2 tanımlaması ile çeliştiğini gözlemledik. Bu durum da aslında her araştırmada neredeyse zorunlu tutulan SES kotasının, çoğu zaman geçersiz olduğunu veya anlamsız kaldığını göstermektedir. SES’i belirleyen en temel soruların, -“eğitim düzeyiniz nedir, mesleğiniz nedir” gibi- insanların tüketim alışkanlıklarını ya da finansal imkanlarını tahmin etmekte yetersiz kaldığı ve yanlış çıkarımlara da sebebiyet verebileceği ortadadır. Yine aynı görüşmeciden örneklerle devam edersek:
“ (…) Sohbet ederken öğreniyorum ki 5 ayrı bankadan 10.000 ile 30.000 arasında değişen 6 ayrı kredisi var. Servis sektöründe çalışan biri tüm bunları nasıl ödeyebilir ki diye düşünürken beni duymuş gibi ‘ev bizim kira yok, ara sıra babamlar da yardım ediyor’ diyor. Açıkçası bu kadar bankaya bu kadar çok borçlanmak servis sektöründe çalışan biri için cesaret ister diye düşünüyorum. Aileden zengin olabilecekleri gerçeği de var, babası sıkıştığı anda hemen yardım eli uzatıyormuş zaten.”
Aslında SES kotası bazı temel ayrımları yapabilmek veya belirli kotalara göre hareket edebilmek için oldukça işe yarar bir yöntem olmasına rağmen; bizim örneğimizdeki gibi vakalarda tamamen geçersiz kalıyor diyebiliriz. Çünkü görüşmenin devamında Arif Bey’in ayrıca 7 kredi kartının daha olduğu, kendisinin lüks bir spor salonuna (yıllık 10.000 TL) üye olduğu ve eşinin de bir market zincirinde kasiyer olarak çalıştığını öğreniyoruz. Görüşme ilerleyip, sohbet koyulaştıkça, Arif Bey’in aileden önemli oranlarda ekonomik destek alıyor olmasının yanı sıra, tüm aile bireylerinin maaş ve kredi kartlarını kontrol ettiği bu yüzden de kendi maaşından çok daha yüksek bir geliri yönettiği ortaya çıkıyor. Bu nedenle de hem kredi borçlarını hem de kredi kartlarını istediği gibi yönlendirme imkanı bulurken, aslında C2 “gözüken” hayatını B gibi sürdürüyor. Fakat Arif Bey’e maaşınız ne kadar/aylık geliriniz ne kadar diye bir soru yönelttiğinizde, “klasik bir şef garson maaşı kadar” yanıtını veriyor. Bu nedenle asıl yönettiği ve kısmen de geçimini sağlayan para miktarı doğal olarak kapsam dışında kalıyor ve tanıyınca başka bir gruba dahil olduğunu düşünsek de sorular ile onu C2 olarak sınıflandırabiliyoruz.
Bu süreç bize, mevcut SES sınıflandırma sisteminin tüketim eğilimleri konusunda başarılı bir yönlendirme yapmaktan uzak olduğunu daha çok bir yakınsama verdiğini gösterdi. Müşterimiz için ise, doğrudan finans ile ilgili bir sektörde bile olsak tüketiciyi sınıflandırmada sadece maaş gibi gelirleri hesaplamanın, önemli bir miktarda finansal kaynak yöneten bu gibi kitlelerin yok sayılmasına yol açtığını gösterdi.
IRMAK TOKER
Artık herkesin bildiği ve kabul ettiği gibi sosyal medya; yazılı ve görsel basının önüne geçmiş durumda. Gündemi takip etmek için yalnızca bir sosyal medya kullanıcısı olmak yetebiliyor. Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada oldukça sık dolaşan ve bir konu vardı: Noel baba. Keşan müftüsü Süleyman Yeniçeri yaptığı bir açıklamada “Noel baba diye birisi yoktur. Aziz Nicholas diye biri var ama bu uyduruk bir kişidir. Noel baba baca ve pencereden giriyor. Ama doğru dürüst bir kişi olsa kapıdan girerdi.” dedi ve yılbaşı da yaklaşmışken gündemin yeni konusu haline geldi.
Şimdi de 14 Şubat vesilesiyle Metin Uca Twitter sayfasına “St Valentin’i sopayla döverek öldürdüklerini de söylemeyi unutmayın” yazmış. Bunun üzerine Zhabnz adlı bir kullanıcı da “Bence Keşan müftüsü bir açıklama yapsın: ‘Aziz Valentine diye biri yoktur. Zaten düzgün bir şahıs olsaydı öldürmezlerdi.’ desin” diyerek karşılık veriyor. Keşan müftüsü Süleyman Yeniçeri yine sosyal medyanın gündemine oturacak gibi görünüyor.
Peki, gerçekten de Keşan müftüsü haklı mı, kimdir bu Noel Baba?
Türkiye’de Noel Baba olarak adlandırılmaya başlanan bu karakter aslında pek çok isimle anılır. Kökeni Demre – Antalya’ya dayanan Noel Baba’nın asıl adı Nikola olarak geçerken, Fransa’da Saint Nicalaous, Latin dillerinde Santa Clouse ve Amerika’da ise Santa Klaus olarak anılmaktadır. Diller arası fonetik farklılıklar, bu farklı isimleri üretmiştir.
Noel Babanın; Noel gecesi evlere gizlice bacadan girerek çocuklara hediye bıraktığına inanılır. Efsaneye göre kuzey kutbunda yaşar, elflerle birlikte tüm yıl çocuklar için hediye hazırlar, uçan ren geyikleri ve bir kızağı vardır ve onlarla tüm dünyayı dolaşır.
Bu klasik anlatının yanı sıra bir de Noel Baba’nın gerçek kimliği ile ilgili anlatılan mitler vardır. Bu mitlerden iki tanesi şöyledir:
1 . Nikola, M.S. 300’lü yıllarda o dönemde Lykia olarak anılan kentin Patara kasabasında (Antalya – Demre) doğmuştur. Nikola ve ailesi, babasının buğday tüccarı olmasından dolayı oldukça varlıklı ve rahat bir hayat sürmektedir. Bir süre sonra babasını kaybeden Nikola, büyük bir mirasın sahibi olur ve bu serveti yoksullar için harcamaya karar verir. Aynı kasabada önceden çok zengin olan ancak sonradan tüm servetini kaybeden bir aile yaşamaktadır. Evlilik çağındaki üç kızı için çeyiz bile hazırlayamamıştır. Nikola, çaresizlikten kızlarını satmayı düşünen aileye yardım etmek ister. Ancak gururlarını kırmamak için onlara fark ettirmeden evlerine gece girmeye karar verir. Aile uyumaktayken, içinde evin büyük kızının çeyizi için yeterli miktarda altın bulunan bir keseyi pencereden içeri atar. Sabah tüm olaydan habersiz olan aile altınlarla dolu keseyi bulunca sevinir ve hemen çeyizi düzmeye başlarlar.
Daha sonrasında Nikola, aynı şeyi evin ortanca ve küçük kızı için de yapmak ister. Ancak o gece evin pencereleri kapalı olduğu için altın keselerini bacadan atmak zorunda kalır. Bu olayın ağızdan ağza dolaşmasıyla Noel babanın bacadan inerek hediye bırakma efsanesi doğmuş olur. Noel baba tasvirlerinde ve yılbaşı ağaçlarında yer alan üç adet altın renkli top da bu hikayeden günümüze kadar gelen simgedir.
2. Başka bir mite göre ise, Nikola hacı olmak için Kudüs’e gider. Geri dönerken bindiği gemi, fırtına etkisiyle batmak üzeredir ancak Nikola’nın duaları ve denize düşen bir mürettebatı ölümden döndürmesi olayları tersine çevirir. Bu mucizevi hareketlerinden dolayı “koruyucu aziz” olarak ilan edilir.
Bu olaydan bir süre sonra, Patara’nın komşu bir kenti olan Myra’ya göç eder. Bu sırada Myra başpiskoposu ölmüştür ve yerine geçecek kişiye bir türlü karar verilemeyince; sabah kiliseye ilk gelen kişinin seçilmesine karar verilmiştir. Aziz Nikola sabah kiliseye gelen ilk kişi olunca başpiskoposluk görevini üstlenir. Bu olaydan sonra üç çocuğu ölüyken dirilttiği de yine efsaneler arasındadır.
6 Aralık’ın Aziz Nikola günü olarak kutlanıyor olmasının nedeni, Nikola’nın 6 Aralık 343 yılında öldüğüne inanılmasıdır. Ancak bu her ülkede hem tarih hem de anlatı olarak değişikliklere uğramıştır.
Ayrıca, Nikola yani Noel Baba öldükten sonra Myra’lılar onun adına bir kilise yaparak adını ölümsüzleştirmişlerdir. Antalya’da bu kilise halen ziyarete açıktır. Her ölüm yıl dönümünde birçok turist ve Aziz Nikola’yı anmak isteyenler ziyaret eder.
Mitler, en genel anlamıyla bir amaç doğrultusunda anlatılan hikayelerdir. Bu hikayeler aslında tanrılar ve kutsal kişiler ile insanlar arasındaki ilişkiyi anlatır ve çoğunlukla imkansızlık içerir. Çünkü mitin alt metininde olan mesaj önemli bir sosyal mesaj veya dini bir öğe aktarmaktadır. İnsanların tam olarak açıklayamadığı, cevap bulamadığı sorular çoğunlukla mitler aracılığı ile bir anlam kazanır. Aslında Levi-Strauss da bu noktada mitlerin gerçek ile hayal arasında bir “arabulucu” rolü üstlendiğinden bahseder.
Yapısal düşüncenin kurucularından Levi-Strauss, insan zihnini bir yapı olarak görür ve farklı yapılar içerisindeki her işleyişin aynı mekanizmaya sahip olduğunu sadece mekandan mekana değiştiğinden bahseder. Aslında bahsedilen mekan, kültürdür. Strauss, bu noktadan yola çıkarak sosyal ve kültürel farklılıkları içeriğin oluşturduğunu söyler. Bu içeriklerin barındığı yapının temelinde ise, karşılıklı zıtlıkların (binary oppositions) yer aldığını belirtir. Örnek vermek gerekirse; “kadın X erkek, doğa X kültür, siyah X beyaz, canlı X ölü…”
Zıtlıklar üzerine kurulu olan yapı her toplumda kendisini gösterir, gündelik mitleri bunun üzerine kuruludur. Strauss, kurulu olan bu düzende her zıtlığın bir “arabulucu (mediator)” ya sahip olduğunu belirtir. Bu arabulucular iki zıtlığın arasında bir çözüm veya iki zıtlık arasında bir bağ/köprü yaratmaktadır.
Tarihte gerçekten var olmuş bir karakter de gerçeküstü imgelerle bütünleştirilerek gerçek ile hayal arasında bir ilişki kurulmasını sağlar.
Bu bağlamda, Noel Baba miti gerçek ile hayal arasında arabuluculuk rolünü üstlenir ve böylece Noel Baba efsanesine inanan her çocuk gizlice bacadan inen Noel Baba’nın hediyelerini bulmayı düşler.
(Noel baba efsanesi ile ilgili daha çok bilgi almak isterseniz: http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&list=PLBEDAA423B3BDA688&v=tYw40HYI1Xg)
Irmak Toker