9-10 mart tarihlerinde 14. Araştırmacılar Zirvesi gerçekleşti. Evet biliyorum üzerinden zaman geçti ama yine de notlarıma dönüp baktığımda kayda geçmeden unutulmasınlar istedim.
Bu yıl zirvenin konusu değişim idi. Aklımdan ilk geçen ise “değişimden herkes bu kadar korkar ve kaçarken güzel bir konu başlığı olmuş” idi. Malesef görüyorum ki yeniliklere ve değişime çok kapalıyız aslında. Çoğu zaman öngörülerimizi doğrulamak üzere yola çıkıyoruz, onların arkasında yatan gerçekleri irdelemekten daha ziyade. Bildiğimizi doğrulamak ve evet bak bu tescillendi demek sanki herkes için daha kolay.
Zirveye dönecek olursak eğer, zirvede elbette en çok katılımın gerçekleştiği ve herkesin en çok ilgiyle sıkılmadan takip ettiği konuşmacı Jeremy Gutsche idi. Çok şaşırtıcı değil, hem çok iyi bir konuşmacı, hem dünyaca ünlü bir isim, hem de yaratıcı ve interaktif bir sunum. Yeterince iltifat ettiysem eğer biraz da içerikten bahsedebilirim demek ki.
JG’ün en çok değindiği konu “kültür” oldu. İşte bu noktada bu sunum benim daha da fazla ilgimi çekmeye başladı. Sunumuna başlar başlamaz hemen ilk ifadelerinden birini aktarmak isterim: “culture eats strategy for breakfast”. (kültür, stratejiyi kahvaltı niyetine yer)
Davranışları şekillendiren kültür ise, zaten stratejiyi çiğ çiğ yemesi ve sonra baştan bir şey inşaa etmesi çok şaşırtıcı değil. Biz bunu her projemizde baştan deneyimliyoruz. Kültür o kadar güçlü ve yerleşik bir olgu ki, farkında olmadığımız kadar bizi kontrolünde tutuyor. Alışkanlık dediğimiz pek çok davranışımız aslında kültürün bir sonucu.
JG devam ediyor; “culture makes your clients believe that your product is much bigger than really it is.” (kültür tüketicilerinizin, ürününüzün gerçekte olduğundan daha büyük olduğuna inanmalarını sağlar) Eğer davranışa hükmeden kültürün kodlarını bulabilirseniz, deşifre edebilirseniz, artık tüketiciniz ile markanız arasındaki deneyim ve ilişkiye siz hükmedebileceksiniz demektir. İşte benim de Virtua’da en çok keyif aldığım bölüm de bu zaten! Damara inmiş oluyorsunuz. Hani Aziz Nesin’in bir hikayesinde olduğu gibi, sürekli “bu ne” diye soru soran çocuk, kültür ile gelen açıklamada son sorusunu sormuş ve tatmin olmuş hissediyor kendisini.
Ürünler ilk sahalara çıktığında fonksiyonel bir özellik ile hayata başlıyor kaçınılmaz olarak. Ancak hayatta kalabilmek bununla tek başına mümkün olmuyor. Sadece fonksiyonel özelliği söylemek yeterli değil. Daha sonra tüketicisini kendisini tüketmeye motive etmesi gerekiyor. Bunun için de bir fayda sunması gerekiyor. Elbette bunu duygusal bir fayda izliyor. Tüketici ile bağ kurabilmeniz için duygusal bir fayda sunabilmeniz gerektiğini artık öğrenmemiş olan yok herhalde.
Ama işte günümüzde bu da yeterli olmuyor. Daha derine inebilmek için kültür devreye giriyor ve tüketiciniz ile markanız arasındaki en yetkili aracı oluveriyor. Jeremy Gutsche çok keyifli ve eğlenceli bir sunumla aktardı bunu. Kaçıranlar için anafikir budur. Soru sormaktan, sürekli sormaktan, en derinine inmekten ve indiğinizde bulduğunuz kültür olmadan vaz geçmeyin. Her davranışın altında kendisi gizli. Kültürü bol günler!