Arşiv | Ocak, 2012

Konut üreticisinin sektördeki kritik pozisyonu

29 Oca

Yapı Endüstri Merkezi tarafından gerçekleştirilen Konut Konferansı 2011 için hazırlanmış olan gazetede yayınlanan röportajı aşağıda bulabilirsiniz.

Ana başlıklar:

  • Konut sektöründe hangi aşamalarda ne tür hizmetler veriyorsunuz ve bunu yaparken piyasadaki araştırma firmalarından farklı bir yöntem izliyor musunuz? 
  • Siz bugüne dek yaptığınız araştırmalarda –özetle- konut sektörüne ilişkin ne gibi saptamalarda  bulundunuz, hangi alanları araştırdınız?  Devlet eliyle yaptığınız araştırma oldu mu? Ya da soylulaştırma ve konut ilişkisine ışık tutacak veri ya da bilgiler elinizde mevcut mu?
  • Sayısal veriler ya da kantitatif araştırma sonuçları ne kadar gerçeklerle örtüşüyor;  sosyal yaşam kalitesi, memnuniyet gibi subjektif,  göreceli ve net tarif edilemeyen ancak karar verme mekanizmalarını etkileyen girdiler nasıl değerlendirilebiliyor, veriye dönüyor ve proje geliştirmede kullanılıyor
  • Konut sektöründe satış ve arz dengesi sürdürülebilir bir biçimde midir? Eğer bir dengesizlik varsa konut sektörünün gelişiminin kentsel ve sosyal anlamda da olumlu etki yaratacak yönde sürdürülebilir olması için hangi noktalarda ve aktörlerde (hukuki alt yapı, yasalar, kentsel planlama ve uygulama, geliştirici eğitimi ve vizyonu vb.) ne tür revizyonlar ve vizyon değişikliği gerekli?
  • Virtua’nın araştırmasında (kaynak İnfomag/Konut Üreticilerinin 5N1K’sı) ortaya konduğu gibi nitelikli gelişim için “konut üreticisi”nin üzerinde durulması gerekiyor, çünkü hem gerçek konut talebine yanıt vermesi hem de devletten göreceği destekle sorumluluk taşıması bakımından nicelik yanında nitelikli sektörel, finansal, kentsel ve sosyal gelişimin temel unsuru gibi duruyor. “Konut üreticisi” kimdir, ne yapıyor, kapasitesi nedir ve daha fazla neler yapabilir?

Virtua_Konut gazetesi röportaj_2011

Malcom Gladwell / Outliers ve Kültürün etkileri

27 Oca

Geçen gün Malcom Gladwell’in “Outliers” kitabını karıştırıyordum. Malcom, bizleri kitabın başlığı ve ana tartışma konusu olan“outlier” kavramı ile tanıştırmak için güzel bir giriş yazmış; girişte Amerika’da yer alan küçük bir kasabadan ve bu kasabada yaşanan sağlık bilmecesinden bahsediyor. Roseta Pennsylvania, Northhampton’da, İtalya kökenli göçmenlerin kurduğu, 1600 nüfuslu küçücük bir kasaba. Fakat kasaba nüfusunun gösterdiği ve Amerikan normları ile çelişen istatistikler bu kasabayı oldukça önemli bir tartışmanın ortasına yerleştiriyor. Gladwell’in anlatımıyla:

Roseto’da, neredeyse 55 yaşının altındaki hiç kimse kalp krizinden hayatını kaybetmemişti veya kalp rahatsızlığı yaşadığına dair herhangi bir işaret görülmemişti. Roseto’da 65 yaşın üstündeki erkeklerde kalp krizi geçirme oranı, Amerika’nın yarısından daha azdı. Bilinen ölüm nedenlerinin hepsi, Roseto’da %30-%35 daha düşük oranlardaydı.

Aslında kasabada Amerikan normları ile çelişen tek şey sağlık istatistikleri değil, aynı zamanda diğer sosyal göstergeler de Roseto’yu normların dışına, Malcom’un deyişiyle ile “outlier” statüsüne koyuyor. Yine Gladwell’den aktarırsak:

[Kasabada] intihar, alkolizm, uyuşturucu bağımlılığı bilinmemekte, suç oranı ise yok denecek kadar azdı. Sosyal yardıma muhtaç hiç kimse de bulunmamaktaydı. [Rosetolularda] mide ülseri de hiç görülmemekteydi. Kısacası, bu insanlar gerçekten sadece yaşlılıktan ölmekteydi.

Bu tespitten sonra Roseto’da yürütülen çalışmalar, kasabadaki bu mucizevî sonuçların, ne kasabalıların tercih ettiği yiyecek alışkanlıkları, ne yaptıkları fiziksel egzersizler, ne de kasabanın konumunun sağladığı iklim ve jeolojik koşulların sonucu olduğunu göstermiştir. Hatta sonuçlardan şüphelenen uzmanlar, Rosetoluların halen İtalya’daki yakınlarını ve Amerika’nın başka bölgelerinde yaşayan Rosetoluları da kapsayan genetik araştırmalar gerçekleştirmiş; genetik faktöründe etkisiz bir kıstas olduğunu tespit etmiştir.

Bu muammayı çözümlemek üzere, Bruh ve Wolf’un kasabada yaptığı incelemeler, kasabanın yerinin ya da kasabalıların genetik kodlarının değil, kasabada kurulan sosyal yaşamın esas mucize kaynağı olduğunu göstermiştir. Kasabalılar modern dünyanın getirdiği stresten uzak, mutlu ve huzurlu bir yaşam sürmektedir. Rekabetin olmadığı, ahenk kelimesinin gündelik hayatı özetlediği Roseto, biz metropol insanların muzdarip olduğu şehir hayatının getirdiği stresten uzak bir yaşam kültürü oluşturmakta. Yaşlılar sosyal hayatın içinden çıkarılmamakta, saygıyla kabul edilmekte ve gündelik hayatın bir parçası olarak kabul edilmektedir. Kasabanın aktif kilise cemaati, yardımlaşma grupları oluşturarak kimsenin toplum dışına itilmemesini sağlamakta, hem güçlü bir grup bilinci hem de sosyal eşitlik kültürü yaratmaktadır. Kısaca özetlersek, Rosetoluların Amerika genelinden daha sağlıklı olmasının asıl nedeni bu küçük kasabadaki topluluğun kendi içinde toplumsal barış ve huzuru yakalamış olmasıdır.

Gladwell’in kitabının basılması ile birlikte kasaba hatırı sayılır bir üne kavuştu ve günümüzde bu huzurlu ortamın nimetlerinden faydalanabilmek için bölgeden ev satın almaya çalışanlar, burada iki-üç günlük kaçamak tatiller yapabilmek için otel arayanlar, bölge için yepyeni bir geçim kaynağı yarattı. Tabi yeni nüfusun bu kapalı toplumsal yapının nimetlerinden ne kadar faydalanabileceği ya da kısa süreli ziyaretlerin, nüfusu ne kadar etkileyeceği bir tartışma konusu. Ancak, Roseto örneğinin hepimize öğrettiği önemli bir şey var, o da kültürün en zor fark edilen değişkenlerden biri olmasına rağmen, insan yaşamını derinden etkileyecek bir güce sahip olmasıdır. Bu yüzden, evet istatistikler önemli, evet ortalamalara bakmalıyız, evet rakamsal analizlere ihtiyacımız var. Ancak, kolay ölçümlenemeyen kültür, asla ihmal edilmemesi gereken ve insan yaşamını şekillendiren ve yönlendiren en önemli bir etmendir.

Mehmet Demiray

Twitter çok şeyi değiştirecek!

18 Oca

Geçen hafta twitter’ın derinlikli analizler için verimli bir kaynak olduğu ve doğru kullanılırsa hem araştırmacılar için iyi bir araç, hem de pazarlamacılar için de takip etmeye değer bir mecra olduğundan bahsetmiştik. Ancak herkesin bu fikri paylaştığını söylemek mümkün değil. Pek çok kişi twitter, facebook gibi sosyal paylaşım ağlarının aynı anlamsız mesajları, binlerce kere ve tarihte hiç olmadığı yaygınlık ve hızla paylaştırmaya yaradığını iddia etmekte. Zaman zaman gelen tweetleri görünce bu görüşe de hak vermemek elde değil. Nitekim, Demet  Murat Bardakçı’ya verdiği referansla (yazıya buradan ulaşabilirsiniz) bu konuyu tartışmış ve anlamsız gibi görünen bir yığın tweetin aslında bize Türkiye hakkında ne kadar ipucu sağlayabileceğini vurgulamış.

Peki ama neden pek çok kişi halen twitter’ı bir veri kaynağı olarak kabul etmiyor? Bu soruya cevap arayan kişilerden birisi de Amerikalı film bilimci Chuck Tyron (orjinaline bakmak isteyenler için link http://www.alternet.org/media/129319). Chuck twitter’ın önemini tartıştığı yazısında, bu yeni emcra konusundaki şüpheci olanları şu kelimelerle anlatmakta;

“Twitter’dan yakınan makaleler, temel olarak belirli bir konudaki tweetler yerine, tikel tweetlere odaklanmakta. Aslında bu yapılan bir konuşmayı yarattığı toplam anlam yerine, cımbızla çekilmiş parçalarla yargılamaya benziyor.”

Chuk’un parmak bastığı konu gerçekten çok önemli, zira çoğu zaman araştırma sonuçlarını tartışırken de bu hataya düşüyoruz. Toplamda ortaya çıkan sonuca, ya da cevapların birbiri ile olan ilişkisine odaklanacağımıza belirli cevaplar ve bunların anlamını tartışıp duruyoruz. Oysa ki, belirli bir gurubun bizim sunduğumuz hizmeti ya da ürünü anlamamış olduğunu saptamaktansa, bu grubun kim olduğunu saptamak çok daha verimli ve gelişime açık bir alan.

Twitter için de durum aynısı, anlamsız ve ilgisiz duran bir tweet ve bu tweeti yazan kişinin ruh hali ve onun akrabaları hakkında derin spekülasyonlara girmek yerine bize veri sağlayan kısma odaklanmalıyız. Bu nedenle twitter’ı tarayan bir kişinin yapması gereken ilk şey, arama motorunda “and”, “or”, “not”, “near” gibi komutları kullanmayı öğrenmek.

Bu komutları doğru kullanmazsak, Bahçeşehir’de lansmanı başlayan yeni konut projeleri ile ilgili araştırma yapmaya çalışırken, Bahçeşehir Üniversitesi kantinine yeni giren “Buse”nin yorumları ile karşılaşır, yaşadığımız hayal kırıklığı ile de twitter sadece saçma sapan bilgiler yumağından ibaret der dururuz. Sadece kabaca bir fikir vermesi için, geçtiğimiz hafta içinde Bahçeşehir’deki konut projeleri ile ilgili olarak 100 adet tweet atılmışken, Bahçeşehir Üniversitesi kantininde yaşananları anlatmak için 4000 kadar tweet atıldığını söylemeliyim.

Dolayısıyla twitter ile birlikte iletişim sisteminin değiştiğini söyleyen yazılar haklı, artık sadece tek bir keyword ile arama yapmak yok, o keyword’ün yanına ne istemediğimizi de söylemek, aramalarımızı derinleştirmek ve bulduklarımızın tek bir kişinin değil, kolektif bir çabanın ürünü olduğunu kabul etmek zorundayız. Twitter sadece haberleşme değil, arama alışkanlıklarımızı da değiştirecek.

Mehmet Demiray

twitter’ı etnografik bir gözle analiz etmek…

15 Oca

Virtua’nın kurulduğu günden beri herkes bir şekilde online’da bir şey yapıyor musunuz? Facebook için, Twitter için bir çözümünüz var mı? diye soruyor. Bu cevaplamak için o kadar zor bir soru ki, insan zaman zaman ne diyeceğini şaşırıyor… Benzer sorulara maruz kalmış olmalı ki, etnografi, pazar araştırması ve ekonomiyi bir arada ele alan, bu alandaki analizlerin öncü kurucusu Grant McCracken twittter ve etnografik analiz hakkında yeni bir blog yazısı yazmış. (Orjinaline bakmak isteyenler için http://cultureby.com/2011/12/ethnographic-reportage-one-tweet-at-a-time.html )

Doğrudan aktarırsak; Grant, twitter için; “Ben twitter’ın, olayın sıcaklığı esnasında acil problemleri çözmek için kısa mesajlar aktarmak zorunda kalan acil durum ekipleri için tasarlanmış bir teknoloji olduğuna inanıyorum. Ancak, [bu teknoloji sayesinde edindiğimiz] kazanımlar başka amaçlarla ve başka koşullar altında ve özellikle ehil ellerde, Amarikan kültürünü incelemek için kullanılacak özel bir gözlem platformuna dönüşebilir” demekte.

Bu potansiyelden hareketle Grant’in yazısı twitlerin ve twit ile aktarılan bilginin değerini tartışıyor. Grant’in iddiası, 140 karakter ile sınırlı olan ve kullanıcısının çoğu zaman, küçük bir keybord ile ayak üstü ve acele ile yazdığı twitlerin geleneksel anlamda bir etnografik veri olamayacağını iddia ediyor. Aslında etnografik verinin uzun bir süreçte, yoğun çaba ve zaman harcanarak toplandığı düşünülürse, bu yeni dünya icadı twitter’ın, elinde kayıt cihazı ile ücra noktaları dolaşarak doğru anda görüşmecinin söylediği “o cümle”yi kayıt altına almaya çalışan etnograf imajına ters düştüğü son derece açık.

Ancak, Grant’in altını çizdiği bir başka nokta var. O da twitlerin gönüllü bir şekilde katılımcı tarafından, olay anında ve içeriden bir bakış açısıyla yazılıyor olması. Dolayısıyla onun cümleleri ile “twitler kültürel arka plan konusunda kaybettiğini, canlılığı ve taşıdığı duygu yoğunluğu ile telafi etmektedir.” Bu tespite de katılmamak mümkün değil, zira bir aktiviteye katılmış bir izleyicinin, sinemada kuyruk beklerken tespit ettiği eksikliği aktaran bir tüketicinin güvenilirliğinden, saf ve doğruluğundan şüphe etmek ve yazdığı twitin o anlık duygularını doğru aktarmadığını düşünmek mümkün değil.

Twitter’ın verimli bir veri kaynağı olarak kullanılması ve etnografik analiz için malzeme olabilmesi için, öncelikle ehil bir gözle incelenmesi ve çöp ile samanın ayrıştırılması şart. İlk yapılması gereken, gerçekten anlık durum değerlendirmeleri içeren twitler ile, sadece laf olsun diye re-twit edilen aktarımları ayrıştırmak. Tüketici twitleri ile markalar tarafından yaratılan içerikleri ayrıştırmak ve binlerce satır arasından gerçek tüketici görüşünü toplayarak, onları analiz etmek.

Bizim geçmiş deneyimlerimiz, veri temizliği esnasında doğru teknoloji kullanılır ve veriler kategorize edilerek analiz edilebilirlerse, twitlerin kısalığına ve tüm handikaplarına rağmen değerli bir veri olduğu ve kültürel belleği yansıtmak konusunda etkin olduğunu göstermekte. Bu tespitten sonra Virtua’ya düşen göre twitterı analiz etmek için gerekli teknolojiyi kullanarak, düzenli bir şekilde twitterı takip etmek ve etnografik bir gözle analiz etmek.

Mehmet Demiray